TUAT

koşu

Acil tıbba gönül vermiş değerli meslektaşlarım, 2018 yılının Ekim ayında, Bir aylık Suriye sınırı görevlendirmesi dönüşünde başlayan koşu serüvenimden bahsedeceğim size.

Her taze Acil Uzmanı gibi ben de görevlendirme kazanmıştım. Ve iki gün içinde Hatay’a uçmam gerekiyordu. İdlib sınırında 15 gün sahada çalıştık, 15 gün de Antakya Öğretmenevinde Erhan’la beraber konakladık. Hatay’da yenilebilecek her şeyden iki üç tur yedim. Pişman değilim tabi yediklerimden, bir daha olsa yine yerim. O nasıl bir mutfak Allahım! Güzel güzel kilolar alıp dönüşte günah çıkarmak için mahallede yürüyüşlere başladım. Artık nasıl kilolar aldıysam yürüyüşler uzamaya başladı, Çiçekçiden başlayıp Kız kulesinin önünden Üsküdar vapur iskelesine yürüyüp dönmeye başlamıştım. Tam olarak koşmaya ne zaman başladım? ne tetikledi hatırlamıyorum ama yürüyüşlerimin hızlanıp koşuya dönüştüğünü biliyorum. Yorulunca tekrar yürüyüşe geçiyordum ve bu döngü devam ediyordu. Sonradan öğrendim ki bu tekniğe yürü-koş deniliyormuş. Parkurumun karşısında elimi uzattığımda değecekmiş gibi yakın görünen tarihi yarım adayı, Salacak sahilini, Kız kulesinin güzelliğini, hafta içlerinin sakinliğini, tempolu yürümeyi ve koşmanın verdiği özgürlüğü gün geçtikçe daha çok seviyordum.

Birkaç hafta sonra 30 40 dakika boyunca hiç yürümeden koşabiliyordum artık. Ancak bunu başarmış olmak umrumda bile değildi. Koşarken ve sonrasında o kadar keyif aldığımı farkettim ki sahildeki martılar gibi uçuyordum sanki. Keşfettiğim bu keyif beni koşmaya zorluyordu sanki. Tek yapmam gereken giyinip çıkmak oluyordu. Sonraları alınan bu keyfe “Runner high” denildiğini öğrendim. Koşarken endorfin ve/veya endokannabinoidlerin vücutta fazla salgılanması sonucu ağrı kesici etki ve öfori oluşturduğu söyleniyor. Özellikle bunu dik patika koşularında daha fazla hissediyorum. Sanırım yokuş çıkarken daha büyük kas gruplarının çalışması sonucu daha fazla mediatör salınıyor. Bu konuda hala daha fazla çalışma yapmaya ihtiyaç var!

Artık başlangıç düzeyinde bir koşucuydum. Kasım ayında Avrasya maratonunun 10km etabını koştum. Asya’dan Avrupa’ya 15 Temmuz Şehitler Köprüsünden koşarak geçtim. Yanlış hatırlamıyorsam ilk koşu yarışımdı. Koşu bittikten sonra eve zor dönmüştüm. 20 gün yürümekte zorlandım. Biraz hırpalamıştım kendimi ama yarış sonrası kafamdaki tek soru şuydu. Böyle bir aktiviteye katılma şansı varken insanlar nasıl uyur?

Koştukça daha çok keyif aldım. Keyif aldıkça daha çok koştum. Üç saat aralıksız koşabiliyorum artık. Yeni arkadaşlar edindim, onlardan çok şey öğrendim. Yerli yabancı videolar izledim, bulabildiğim çoğu şeyi okudum. 30 yaşından sonra bir hobi edindim. Üstelik herhangi bir kurs ve eğitim almadan. Genlerimizde olan koşma dürtüsünü ortaya çıkarmak yetmişti. Evden adımımı attığımda başlayan ve eve girdiğimde biten bir sporum var artık. Gökyüzünün sınırsız aydınlığı ve ferahlığı altında koşuyorum. Tıpkı çocukluk rüyalarımda uçtuğum gibi. Yağmuru, rüzgarı, güneşi tüm bedenimde hissediyorum. Gönlümce ıslanıyorum yağmurda. Parkurum her yer. Koşulabilecek her yer. Fazla kilolarımı yemek yemeyi kısmadan veriyor ve daha rahat uyuyorum.

Yıllar içinde 1 tane maraton (42km 195mt), 4 yarı maraton, onlarca yol ve patika yarışı koştum. Yüzlerce antrenmana çıktım. Pandemide ara sokaklarda gizli gizli koştum. Derken orta seviye bir koşucu olma şerefine nail oldum ve sanırım hep orta seviye kalmak istiyorum.

Koşu camiası kabaca yol (asfalt) ve patika (trail) koşucuları olarak ikiye ayrılır. Ancak çoğunluk her ikisini de koşar. Ben de her ikisini koşmama rağmen daha çok sevdiğim patika koşularını daha çok tercih ediyorum.

Doğayı, yeşili, ormanı, akarsuları, yazı, kışı, sonbaharı, gezmeyi, yemeyi, içmeyi seviyorsanız patika koşuları tam size göre. Trail koşuları da denilen bu koşular yol koşularından farklı olarak doğada gerçekleşir. İstanbul’da Aydos tepesi, Polonezköy, Çekmeköy Ormanı, Belgrad Ormanı, Validebağ korusu patika koşuları için en çok tercih edilen yerler. Trafikten, asfalttan, betondan uzak, ormanın içinde kuş sesleriyle ilerlerken artık o gün kısmetinizde ne varsa güneş, yağmur, kar veya rüzgarla birlikte bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Her koşu ayrı bir hikaye oluveriyor hafızanızda. Hele ki sürekli gittiğiniz bir parkurun 4 mevsimine de şahitlik etmek nefis. Patika koşularını trekking gibi düşünebilirsiniz. Koşabildiğiniz yerde koşuyorsunuz, koşamadığınız yokuşları yürüyorsunuz. Tek farkı bu. Zamanla baton kullanıp koşu konforunuzu arttırabiliyorsunuz.

Türkiye’de son yıllarda çok güzel coğrafyalarda harika patika koşuları organize ediliyor. Kapadokya bunlardan belki en önemlisi olabilir. Peribacalarının arasından dünyanın 70 e yakın ülkesinden koşucuyla süzüldüğünüzü düşünün. Uludağ’da Temmuz ayında mis gibi kokan çiçekler, Kaz dağlarının büyülü atmosferi, İznik Gölü, Sapanca’da Orman banyosu, Erciyes Dağı, Efes harabeleri şu an aklıma gelen birkaç organizasyon. Daha fazlası da var. Bu görkemli rotaları binlerce doğa dostu sporcuyla koşarak tekrar keşfettiğinizi düşünün. Parkurlar 5 km ile 160 km arasında değişebiliyor. Antrenmanınız ve gücünüz ne kadarına yetiyorsa artık! Ben genelde 30, 40 km civarında koşarım.

Caddebostan sahili hafta içi gündüz vakitleri Acil tıp doktorları için bir cennet. Kimseler yok. Kış ve sonbaharda daha da güzel. İster yalnız, ister arkadaşınızla denemek için iyi bir başlangıç olabilir. Severseniz bir hafta sonu da Belgrad Ormanı ya da Aydos tepesi. Kim bilir koşu üçüncü alanınız olur belki. Ev ve iş kısır döngüsünden sizi kurtarabilir. Gerginliğinizi alıp daha sakin biri yapabilir. Varsa zararlı alışkanlıklarınızla mücadele etmenizde yardımcı olur. Zayıflamaktan bahsetmiyorum bile.

Denemekten korkmayın. Sadece rahat bir ayakkabı giyin ve koşun. Yorulunca yürüyün, sonra tekrar koşun. Belki seversiniz.  Sevmezseniz de hareketi bırakmayın. Başka bir spor deneyin. Bazen denemeden neyi sevip sevmediğimizi bilemeyebiliriz.

Bir gün bir patika koşusunda yol arkadaşlığı yapmak dileğiyle. Koşabiliyorken koşun bence!

Dr.Davut TEKYOL

Acil Tıp Uzmanı

Write a Reply or Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir